KAPLUMBAĞALAR
www.iyotkokusu.com/kitap
Kitap Adı: KAPLUMBAĞALARYazarı: Fakir BAYKURT
Hazırlayan: Murat Tekineş
Roman; bir dönemden ziyade, resmen eğitim cellatlığı yapan bir zihniyetin yapılanmasını ; öğütücü, şevk kırıcı ve umut parçalayıcı çarklarının nasıl çalıştırıldığını, umudu kırılan gerçek efendilerin bu rezil sindirim sonrasında nasıl köleye dönüştürüldüğünü anlatıyor bize hem de tüm yalınlığı ile…
İmece ve adil paylaşım ruhunu, duygusunu, insanların kalplerinde tesis etmeye çalışan, idealist eğitmenlerin ve de öğretmenlerin tüm öğrendiklerini, onlara acımasızca sorgulatan bir zihniyetten bahsediyor bu kitap… Ama bir yandan da bu eğitici ruhun, her şeye rağmen pes etmediğini gösteren bir kılavuzluk yapma görevi, işlevi de var aynı zamanda…
Kaplumbağaların yaşamı ise güzel bir oya, nakış gibi işlenmiş bir dekor ve renkli bir fon oluşturuyor hafızalarda, bu dekora ve fona neresinden bakarsanız bakın o tamamen sizin zevkiniz olacaktır?
Mesela, ben şuradan bakıyorum; Kaplumbağalar o ağır, hantal ve içgüdü yüklü bilgelikleriyle bile neslini güvenceye almak için yumurtlama yeri olarak, yanmış kıraçlığın ortasında tamamen insan eliyle ve emeğiyle yapılmış o yeşil cenneti seçmeleri yada yazarın onlara o yolu göstermesi; bilgiye ulaşılan yolun çok zahmetli olduğu ve bir o kadar da ağır gidilmesi gerektiği yönünde de algılanabilir…
Bilgi’nin, insan eliyle cennet yaratabilecek bir güç olduğunu gösterirken; cehaletin (eğitim cellatlığı yapan zihniyetin) o yeşil cennetleri nasıl cehenneme çevirdiğinin de öyküsünü anlatıyor Fakir Baykurt aynı zamanda?
Birde bu kaplumbağaların tak tak'ları var? Erkek ağır ağır çile çekerek peşinden gittiği dişinin kabuğuna tak tak vurarak onun sadece niyetini değil adeta bütün vücut kimyasını da bozuyor ve yelkenlerini suya indirtiyor? Köylülerin de o çileli imecelerinin bilgiyi cennete çeviren azimli uğraşlarının bir gün ansızın devlet ya da sistem tarafından cezalandırılması da benzer duygular uyanmasına neden oluyor insanın hayal dünyasında?
Sistem işe karışmadığında, güzel güzel ve de adetlere, örf ve anane'lere uygun olarak yapılan bağ bozumlarının bile sistem işe el attığında nasıl bağ bozgunlarına dönüştüğünün de hikayesi aynı zamanda…
Mekan olarak Alevi köyünün seçilmesi de bunu onaylamakla kalmayıp;camisiz ve de imamsız , hiç din polemiğine girmeden de aracılar olmadan da cennetler yaratılabileceğini gösteriyor olabilir? Üstelik köyde ağa da yok? Feodal çileye yer verilmemesi de ayrıca mükemmel bir tat katmış içilen şaraplara! Herkesin muhtarlık yapabilecek yetide olması da bunu gösteriyor zaten…
İşte özlediğimiz Türkiye! Romandaki kır Abbas’ın deyimiyle; büyük kumandan’ın ülkesi böyle olmalı…sizce de öyle değil mi?
‘’Romanda; Kır Abbas’ın kardeşi, oğlunun düğününde şarap dağıtmak için üzüm almaya gittiği, Sünni köyündeki bağ sahibi hacının kendisine, bu kadar fazla üzümü ne yapacağını sorduğunda , dürüstçe şarap yapacağını söylüyor ve hacı da ona Alevi olduğu için satılık üzümünün olmadığını söylüyor? Bu sefer o da bir Sünni arkadaşını yollayıp, aynı hacı'dan istediği miktardaki üzümü hiç sorunsuzca alabiliyor? Bu da akıllara şunu getiriyor; Paranın dini imanı yok! ama dilin de kemiği yok!
Hacı şunu demek istiyor aslında ; o kadar dürüst olma! Ben senin şarap yapacağını biliyorum zaten, ama sen bunu dilinle ikrar etttiğinde, iş değişiyor ve senin günahına direk ortak oluyorum hem de bile bile,üstelik birde şahitler giriyor araya (el,dil,kulak,göz) ama yalan söylersen, din, iman gözetmeden vereceğim istediğin üzümü sana? Hem de şarap yapacağını bile bile...
İşte bu tipler bana dinimin ve inancımın nasıl olması değil de nasıl olmaması gerektiğini öğretiyor! Yahu adam gerçek şahitten değil de O’nun yarattığı şahitlerden çekiniyor? İşte ben bu paradoksu anlayamıyorum kardeşim!..
İyi okumalar…Her yerde her köyde yeşil cennetler yaratılması umudumu yitirmedim...
Naçizane…Sevgi dileklerimle…
01/11/2015
Yorumlar -
Yorum Yaz