SON ADA
www.iyotkokusu.com/ kitap anlatımı
Kitap Adı: SON ADA
Yazarı: Zülfü LİVANELİ
Anlatımı yapan; Murat Tekineş
Yazarının demesi, bir diktatörlük masalı yazmak üzere yola çıkmamış aslında, her şey onun adaya gelmesiyle, sorgusuz yerleşmesiyle ve de amiyane tabirle ada’ya çökmesiyle başlamış. Durduk yerde bir inat uğruna hem de hiç lüzumu yokken ve huzur tamamıyle adaya hakimken, bir düşman yaratmak üzerine kurulmuş/kurgulanmış;
Basit sayılamayacak derece de özensiz ve düz yazılmış ama kurnazca kotarılmış, sade bir dille yazıya dökülen cümleler; Hepsinin toplamı? Fevkalade bir anlatım! Metaforik, Alegorik ve biraz da ironik betimlemeler barındıran güzel ve düşündürücü bir anti-ütopya! Sizde de okuduğunuz zaman hiç yabancısı olmadığınız bir ‘’dünya’’ hissi uyandıracak…
Bir musibet bin nasihatten evladır misali, işte o gün geldiğinde bazen çok geç kalınmış bile olabiliyor? Zülfü usta kalemini konuşturmuş adeta olimpik bir sörfçü edasıyla , bembeyaz köpüklü denizi ve dalgaları andıran sayfaların üzerinde…
İşte, adı her ne olursa olsun Faşizim, Komünizm, Sosyalizm ya da Teolojik yönetimlerin ve içinde barındırdıkları hiyerarşiye biat edenler için, huzur ve birlikte kardeşçe yaşam kelimeleri sadece harflerden ibaret kalacak ve de hiçbir anlam ifade etmeyecektir. Özellikle din siyaset malzemesi haline getirilerek, asılsız ve mesnetsiz iddialarla belden aşağı iftira/kara çalma şeklinde yaftalamalar yaptığınızda ve de tüm bu cahilane özendirici davranışları, futbol takımı tutarcasına ölümüne sadık ''holigan taraftar'' edinip , iyi veya kötü her davranışınızı alkışlamaya alıştırdığınızda, sorgulamaya kapattığınızda, aslında onlar farketmeden korku ile ciğerlerine işlemiş olursunuz. Ve dahi bu düşünmeye kapalı topluluk siz olmadan, siz izin vermeden nefes bile alamayacaklarına inanırlar?
Ayrıca siz bunları yaparken şunları da yapmış oluyorsunuz; Hiçbir şekilde kökenlerine inmeden, birbirini ayrıştırmayan, küçümsemeyen, ötekileştirmeyen, dinleyen/anlayan, kardeşçe yaşayan topluluğu zıt kutuplar haline getiriyorsunuz! Önceleri basit bile olsa korkuyu içlerine küçücük yalımlar halinde ektiğinizde ve tam tersine sevgiyi de devamlı Nadas’a bıraktığınızda, zaten insanlardan oluşmuş korku dağları yaratmış oluyorsunuz?
Korku sevgisizliği getiriyor. Sevgisizlik ise bireyselleşmeye sürüklüyor insanları dolayısıyla da küçülmüş olan toplulukları daha zahmetsiz yönetebiliyorsunuz? Olayın kısa özeti bu aslında, Allah içgüdülerle hareket etmeyi/yaşamayı sadece hayvanlara vermiş. Bizlerin payına da akıl düşmüş? Neden barış içinde şenlikler yapmak yerine, katliamları seçiyoruz? Düşman üzerine düşman yaratmak! Ha bir martı’nın üzerine Tilki’yi salmışsın ya da bir Kürt’ün üzerine Türk’ü salmışsın ama unutulan şu ki; Martılar azalıp, Tilkiler çoğalır, ürerler. Bu sefer de Yılanları Tilkilerin üzerine salarsın salmasına da ya Tilkiler azaldığında yılanlar ne yapacaklar. Çoğalıp üremeyecekler mi?
Bu seferde onlar insanların başına bela olmayacaklar mı? Benzetmek gerekirse Sünni mezhepten olanları, Alevilerin üstüne salarsın. Bu senin tamamen niyetine bağlı, üzüm mü yemek istiyorsun yoksa bağcıyı mı dövmek istiyorsun? İnsanca onurlu birliktelik/kardeşlik içinde yaşamak varken niye kavga edelim! Niye buna izin veriyoruz. Üstün meziyetlerimizi kullanmayı ne zaman öğreneceğiz… Neden kamplara ayrılmamıza müsaade ediyoruz ki; Neden düşünmemeyi seçiyoruz. Ya da verilen o muhteşem aklı kullanmamayı? İşte biz bu seçimleri yaparken aslında birileri bizim yerimize düşünüyor ve biz büyülü uykumuzdan uyandığımızda, kendimizi o sakin ve kardeşçe yaşantımız elimizden alınmış buluyoruz. Neden bunu seçiyoruz ki?
Çocuklarımızın geleceğini niye ehil olmayan Narsisist/bencil yöneticilerin eline teslim ediyoruz? Bir düşünün arkadaşlar ama öyle basitçe üç-beş dakika değil? Şöyle günlerce,, haftalarca hatta aylarca sürecek şekilde ama eni-konu masaya yatırarak düşünün derim…
Son ada, son kale/sığınak gibi düşünülerek hareket edilmeli…
Naçizane iyi ve keyifli okumalar…
11/06/2023
Yorumlar -
Yorum Yaz